Suriye’nin kuzeyinde seçim: Türkiye neden kaygılı?
Suriye’de Kürtlerin elindeki bölgede gerçekleştirilecek olan seçimler Türkiye’de gerek devlet kurumlarını gerekse iktidar ile muhalefet partilerini alarma geçirdi. Ankara’da ABD’nin orta veya uzun vadede bölgeden çekilmesi ve bölgedeki diğer ihtimallere karşı Türkiye’nin önündeki seçenekler tartışılıyor.
İçlerinde Demokratik Birlik Partisi PYD’nin de bulunduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Suriye’nin kuzeyinde 11 Haziran’da seçimlere gitmeye hazırlanıyor. Türkiye ise PYD’yi ABD ve AB’nin de terör örgütü olarak tanıdığı PKK’nın Suriye uzantısı olarak değerlendiriyor.
Önce 30 Mayıs olarak açıklanan ama sonra 11 Haziran’a ertelenen seçimin Cezire, Deyr Ez Zor, Rakka, Tabka, Fırat, Münbiç ve Afrin’in Şehba bölgelerinde yapılması planlanıyor.
Seçime 30 siyasi partinin katılacağı belirtiliyor. Bu partilerin bir kısmının ittifaklar oluşturması beklenirken aralarında Demokratik Birlik Partisi (PYD), Süryani Birlik Partisi, Demokratik Asuri Partisi, Suriye’nin Geleceği Partisi ve Zenubiya Kadın Topluluğu’nun da bulunduğu “Özgürlük İçin Halkların ve Kadınların İttifakı” adlı ittifak 22 parti ve örgütten oluşuyor.
Bu arada seçimi boykot edenler de bulunuyor. Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) seçimleri boykot edeceğini duyurdu, Suriye Kürdistan Demokrat Partisi (PDK-S) Genel Sekreteri Muhammed İsmail de “Biz bu seçimlere katılmıyoruz. Bize göre bu seçim meşru da değildir” dedi.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın 4 Mayıs’taki BAAS Kongresi’nde söylediği iddia edilen ancak resmen doğrulanmayan “Kürtlerle siyasi diyalog kurabilecekleri” yönündeki açıklamaları da yerel seçim denklemini etkileyebilecek etkenlerden.
Esad’ın Kürtlerle anlaşma yolunu seçmesi durumunda Irak’ta hayata geçirilen özerklik yapısının bir benzerinin Suriye’de kurulması Türkiye tarafından önemli bir risk olarak görülüyor.
Ankara ne düşünüyor?
Peki bu seçim Ankara’yı hangi açılardan rahatsız ediyor ve Türkiye için riskler neler?
Suriye İç Savaşı’nın ardından gelen çalkantılı yıllarda ABD tarafından desteklenerek kurulan SDG, Suriye’nin kuzeyi ile kuzeydoğusunda IŞİD’e karşı savaşta ön saflarda yer almıştı.
Ankara ise SDG’nin omurgasını oluşturan Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) ve bağlı olduğu, Suriye’nin kuzeyinde geniş bir alanı yöneten PYD’yi PKK’nın uzantısı olarak görüyor ve bu nedenle “terör örgütü” olarak nitelendiriyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son açıklamasında Türkiye olarak “Suriye’de bir teröristan” kurulmasına izin vermeyeceklerini belirtti.
Son Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonrası yayımlanan bildiride de Suriye’nin bölünmesine izin verilmeyeceği belirtilerek “Irak ve Suriye’de gasp ettiği toprakları terör yuvası haline getiren PKK/KCK-PYD/YPG’nin ve ona sağlanan desteğin bölgemizdeki tüm unsurlarıyla birlikte bertaraf edileceği, milli güvenliğimiz ve komşularımızın toprak bütünlüğü hilafına herhangi bir oldubittiye fırsat verilmeyeceği” vurgulandı.
Güvenlik kaynaklarının verdiği bilgilere göre Ankara öncelikle bu seçimi “meşru” görmüyor ve BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararına aykırı buluyor. ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’in daimî üye olduğu BMGK’nın 2015’te aldığı kararda Suriye’nin toprak bütünlüğünün altı çizilirken, Suriye’nin geleceğine Suriye halkının karar vereceği vurgulanıyor.
Ankara’ya göre bu seçimler Suriye’nin toprak bütünlüğüne aykırı ve bu seçimle “PKK’nın Suriye kanadı PYD/YPG Fırat’ın doğusunda kendini meşru hale getirmeye” çalışıyor. Böylece PKK’nın Suriye’de önce “özerk bir statü” oluşturacağı, sonrasında ise “bağımsız bir devlet kurma” planını devreye sokacağı savunuluyor.
Bu noktada Suriye’de “üniter devlet yapılanmasının” bulunduğu ve bu nedenle SDG’nin 11 Haziran seçimlerini düzenleme hakkı olmadığı da belirtiliyor.
Suriye’de yapılacak seçimlerden duyulan rahatsızlık en son Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından Prag’da bir araya geldiği ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’a da iletildi.
Türkiye ile ABD’nin Suriye konusunda PYD-YPG’ye yönelik derin görüş ayrılığı bulunuyor. Washington, IŞİD ile mücadele etmesi için YPG’ye yıllardır siyasi ve askeri destek sağlarken ve IŞİD tehlikesi bittikten sonra da bunu sürdürürken, Ankara ise PYD ve YPG’nin pek çok ülkenin yanı sıra ABD tarafından da terör örgütü olarak kabul edilen PKK’nın Suriye ayağını oluşturduğunu, Suriye’de bir devlet kurmak istediklerini vurguluyor ve desteğin kesilmesini talep ediyor.
Ankara’da yapılan değerlendirmelere göre Suriye’nin kuzeydoğusundaki özerk yönetim ülkenin yıllardır içinde bulunduğu istikrarsızlık ortamından ve Gazze’deki olaylar sonrasında daha da güçlenen uluslararası düzlemdeki “Suriye yorgunluğundan” nüfuz alanını güçlendirmek için yararlanıyor.
“Özerk yönetimin” sadece yerel seçimlerle yetinmeyeceğini ve bir sonraki aşamada genel seçim ve tanınma talebini daha güçlü bir şekilde gündeme taşıyacağını düşünen Ankara, bu gelişmelerin önümüzdeki dönemde Suriye’nin bir bütün olarak bir arada tutulmasını çok daha güç hale getireceği görüşünde.
ABD ve İsrail’in uzun vadeli planının “Irak ve Suriye’nin ardından İran ve Türkiye’deki Kürtleri de harekete geçirerek Ortadoğu’da İsrail’e dost bir ülke kurmak olduğu” düşüncesi 2000’li yılların başından beri Ankara diplomasi ve güvenlik kulislerinde en çok konuşulan konulardan biri.
Türkiye için seçenekler neler olabilir?
Öte yandan geçtiğimiz aylarda Irak’a bu yaz için yeni bir operasyonun sinyalini veren Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki bu yeni gelişme için olası seçenekleri de tartışılıyor.
German Marshall Ankara Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, Ankara’nın öncelikle bu seçimin arka planını göz önünde bulundurması gerektiğini söyleyerek bu arka planın faktörlerini şöyle açıklıyor:
“Birincisi hali hazırdaABD’de Suriye ve Irak’tan çekilme tartışmaları sürüyor. İkincisi Trump’ın seçilme olasılığı var. Irak ve Suriye’den çekilmenin yanı sıra YPG’ye verilen desteği de Trump daha önce sorgulamıştı. Cumhuriyetçiler şimdi bunu daha güçlü sorguluyor. Dolayısıyla ABD’nin YPG’ye desteğini kesme olasılığı var.”
Bu arada üçüncü faktör olarak YPG’nin ekonomik durumunun da çok kötü olduğunu, çünkü Türkiye’nin geçtiğimiz aylarda YPG’nin alt yapısını hedef aldığını hatırlatan Ünlühisarcıklı, dördüncü faktör olarak Gazze savaşının İran ve Suriye’yi köşeye sıkıştırdığını, Türkiye’nin bu bu ortamda elinin kuvvetlendiğini aktarıyor.
“Bütün bu faktörleri yan yana koyduğumuz zaman aslında ortam YPG lehine değil gibi görünüyor” diyen Ünlühisarcıklı, Türkiye’nin tüm bunları göz önünde bulundurduğu zaman önündeki seçenekler için ise şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Bu seçenekler Türkiye’nin hiçbir şey yapmamasından kapsamlı bir kara harekatı yapmasına kadar giden bir yelpaze var aslında. Bunun arasında yine YPG’nin kontrol ettiği alt yapıya yönelik saldırılar söz konusu olabilir. Tabii kara harekatı biraz daha riskli. Çünkü burada eğer Fırat’ın doğusunda yapılacaksa ABD sorun çıkartabilir. Batısında ise Rusya var.”
Ünlühisarcıklı Esad ile yeni bir müzakere sürecinin gündeme gelme olasılığının sorulması üzerine Türkiye’nin Şam ile iş birliği yapma yoluna gidebileceğini de söyleyerek “Ancak bu da kolay olmayabilir. Çünkü arada çok fazla görüş farklılığı var” yorumu yapıyor.
Ankara ile Şam arasındaki buzları eritmek için bir dönem yapılan görüşmeler sonuca ulaşmamıştı. Beşar Esad, Mart 2023’teki bir açıklamasında Türkiye Suriye’deki askeri gücünü çekmeyi kabul etmediği müddetçe Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.
Muhalefet de kaygılı
Bu arada son gelişmeler sadece iktidarda değil muhalefet partilerinde de rahatsızlık yaratırken Türkiye’nin Suriye politikası ile ilgili uyarı ve öneriler geliyor.
Cumhur İttifakı ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli son grup toplantısında Şam yönetimi ile iş birliği kurulması gerektiğini belirterek “Bölücü terör örgütünün kaynağında Türkiye ile Suriye’nin eşgüdüm halinde yapmalarını önerdiğim askeri operasyonlarla kökü kurutulmalıdır” demişti.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Irak ve Suriye’deki görev süresini 2 yıl daha uzatan Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ise TBMM Genel Kurulu’nda Ekim 2023’te kabul edilmişti.
Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olduğu dönemde gündeme gelen tezkeredeki “Türkiye’de yabancı asker bulundurulması” ifadesine itiraz eden CHP ile sınır ötesi operasyonlara karşı olan DEM Parti ‘hayır’ oyu kullanmıştı. Kılıçdaroğlu “terörle mücadelenin kaçınılmaz olduğunu ve o nedenle TSK’nın sınır ötesi harekât yapmasına karşı olmadıklarını” da söylemişti.
CHP’nin Özgür Özel başkanlığındaki yeni yönetimi ise şu anda sürdürülen normalleşme sürecinde “içerde muhalefet dışarda ise Türkiye partisi” politikası sürdürüyor.
CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, DW Türkçe’ye değerlendirmesinde 11 Haziran’da Suriye’nin kuzeyinde yapılacak belediye seçimleri ile ilgili “hükümet kanadından gelen ama birbiriyle çelişen açıklamaları” dikkatle takip ettiklerini belirterek şunları söylüyor:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği tek demeç yerli medya kaynaklarında ‘terörle mücadele’ şeklinde yansıtılıyor; yabancı medya kuruluşlarında ise ‘seçimlerde Kürt adaylar kazanırsa askeri müdahale yaparız’ şeklinde veriliyor. Bahçeli ise Erdoğan’ın tutumunu bilmiyormuş gibi TBMM kürsüsünden Esad’la iş birliği çağrısı yapıyor.”
Tan, “böyle plansız ve birbiriyle tutarsız söylemlerin” Türkiye’nin dış politikada sözünün ağırlığına zarar vereceğini belirterek “Biz ise ülke çıkarlarının zarar görmemesi adına önce iktidar ortaklarından tutarlı bir söylem, ardından bölgedeki silahlı gerilimleri azaltacak yapıcı ve barışçıl adımlar bekliyoruz” diyor.
İYİ Parti tarafından yapılan açıklamada ise iktidarın 2011 yılından itibaren izlediği yanlış Suriye politikasının Şam yönetimini Türkiye’ye hasımlaştırdığına dikkat çekilerek bölgede oluşan güç boşluğunun PYD/YPG’yi uluslararası bir aktör ve Türkiye’ye komşu haline getirdiği bildirildi.
Açıklamada “Eğer Suriye merkezi yönetimi ile PYD/YPG terör örgütü arasında karşılıklı rızaya dayalı bir otonom bölge süreci başlarsa, bu durum Türkiye açısından kabul edilemeyecek sonuçlar doğuracaktır. Bu ihtimal dahilinde Suriye ile aramızda bir terör coğrafyası tampon bölge görevi görecek, Türkiye’nin güneyi daha da istikrarsızlaşacaktır” uyarısında bulunuldu.
İYİ Parti Suriyelilerin geri gönderilmesine engel teşkil edecek böyle bir sürecin Türkiye’nin “hendek ülke” haline gelmesine hizmet edeceğini de belirterek, iktidara Suriye merkezi hükümeti ile müzakereler yapması ve yerel seçimi de mutlaka engellemesi çağrısı yaptı.
Demokrat Parti Genel İdare Kurulu üyesi İlay Aksoy ise sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım ile tüm siyasi partilerin birleşip ortak bir açıklama ile seçimleri reddetmesi çağrısında bulunarak Suriye yönetimi ile birlikte ortak operasyon yapılmasını da istedi.
DW Türkçe’ye sansürsüz nasıl ulaşabilirim?